Rahmet Ayına Erişirken

Rahmet Ayı Ramazan

Rahmet Ayına Erişirken

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V); feyz ve keremin bolluğu, ilâhi tecellilerin bolca zuhur ettiği, uğruna âlemler yaratılan Âhir Zaman Peygamberine verilen kitap olan Kur’an’ın indirildiği bu ayı ÜMMETİN AYI olarak takdim etti.

Ne hazindir ki; ümmet, Kitab ve Sünnet’ten uzaklaşmanın, bâtıla dalmanın, hak ve hukuku ihlal etmenin tarihi vebâli altında; coşkulu ramazan topları yerine düşman gülle ve mermilerinin gürültüsü altında mübarek ramazanı karşılıyor…

Yakub (A.S)’ın oniki evlâdından onbiri; onikinci kardeşleri olan Yûsuf (A.S) sebebiyle bağışlanmış ve tarihi bir şerefe nail olmuşlardı.Ümit ederiz ki yılımızın onbir ayında eksik-noksan olan amellerimiz ve kulluğumuz; onikinci ay olarak niteleyebileceğimiz Ramazan sebebiyle tamamlanmaya vesile olur.Kulluğumuzu yeniden hatırlarken; sorumluluklarımızın ve üzerimizdeki mânevi vebâlin de farkına varırız inşallah…

Evet… Onbir ayın sultanını karşılıyoruz… Ümmet-i Muhammede mübarek olsun.Mevlâm, mü’minlerin şuurlanmasına, sıhhat ve âfiyetine vesile kılsın.İnsanlığın hidâyetine vasıta yapsın.

Ramazanı asıl değerli kılan vesîle, Kur’ân’ın onda inmeye başlamasıdır.Kur’an’ın inmeye başladığı gece ise KADİR GECESİ’dir ki Rabbimizin beyânıyla “Bin aydan daha hayırlı” bir gece olduğu K. Kerîm’in Kadir Sûresinde açıkça belirtilmektedir.Kur’an’ın indiği gecenin, bütün gecelerin en şereflisi olması, Kur’ân’ın değerli ve şerefli olmasındandır.Kur’an, anlaşılmak, anlatılmak ve yaşanmak için indirilmiştir.Öyle ise, Ramazan, Kur’anı anlama, anlatma, yaşama ayı olduğu için faziletlidir.

Ramazan ayı, bütün bu özellikleri yanında oruç ibadetini gündeme getirir.Oruç, Bakara Sûresinin 183. Âyetiyle “Ey iman edenler!Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de oruç (farz kılındı) yazıldı.” Hicret-i Nebeviyye’den birbuçuk sene sonra Şa’ban ayının 10. Günü farz kılınmıştır.Resulüllah Efendimiz Ramazan dışındaki her aydan mutlaka oruç tutmuştur. Her ayın belli özel günleri yanı sıra bazı ayların çoğunu oruçlu geçirdiği rivayet edilmektedir.Ancak, konumuz Peygamberimizin tuttuğu oruçlar olmadığı için, kitabi bir ifadeyle, ümmete farz kılınan ramazan orucunu Peygamberimizin 9 yıl tuttuğu, ömrünün bu kadara yetiştiğini (Bkz. İzahlı Multeka El-Ebhur Tercümesi, Mustafa Uysal, C.1, Sh. 252) belirtelim.Orucun farziyeti Kitab, Sünnet ve İcma-i Ümmet ile sabittir.İnkâr edilmesi küfürdür.Müslüman, akıllı, hayız ve nifastan temiz olan, buluğa ermiş kişiler için farz olan, islâmın beş temel şartından birisi olarak, nitelendirilen bir ibadettir.Pir-i fani denilecek kadar yaşlı olup, oruç tutmaya gücü yetmeyenler, hayızlı ve nifaslı kadınlar, yolcular, hastalar,emzikli ve gebe kadınların özel durumları için bir bilenen sorulmalı veya Fıkıh kitaplarından bakılarak ibadetin gereği yerine getirilmelidir.

Her ibadetin kişiye kazandırdığı bir haslet vardır.Oruç ibadeti de Allah rızası için yemeyi, içmeyi, nefsi arzuları gemlemeyi hedef aldığı için insanı melekleştirir.Eğer, oruçlu olunduğu halde yalan konuşuluyorsa, dedikodu yapılıyorsa, söz taşınıyorsa, yalan yere şehadet ediliyorsa, karşı cinse şehvetle bakılıyorsa bu oruç, hedeflenen amaca ulaşamamış, sonucu açlık ve susuzluktan ibaret olan bir aldanmışlık ibadetidir.Onun içindir ki oruç, tefekküre, tezekküre yol olmalıdır.Oruç, melekiyete açılan kapıları aralamak, nefsi engelleri atlamak olarak görülmelidir.

Orucun, Kitab ve Sünnet’ten delilleri üzerinde çok fazla durmayacağım. Çünkü, konu ile ilgili ayet ve hadisleri Müslüman kardeşlerimiz Teravih öncesi vaazlarda, Cuma sohbetlerinde, özel radyo ve Tv. Proğramlarında çokça dinleyeceklerdir.

Şunu unutmayalım ki Ramazanı yaşamak ve edâ etmek kadar, onda ölüm bile güzeldir.Bu mübarek günlerde ölen insanların bu günler çıkıncaya kadar özel bir muameleye tâbi tutulacağı müjdeleri vardır.

Ramazan, tefekkür ve tezekkür ayı olduğu kadar pek çok Müslümanın muhasebe ayıdır da… Zekât verecek olan Müslümanlar, özellikle bu ayda yapılan hayır ve hasenatın daha ziyadesiyle mükafatlandırılacağı müjdelerine binaen zekâtlarını bu ayda vermeyi daha çok benimsemişlerdir. Bu, tarih boyunca da böyle olmuştur.Zekâtın Ramazan’da verilmesinin mantıklı bir sebebi de kullanılan takvimlerdeki artık 11 günün manevi sorumluluğu olmuştur.Şöyle ki : Arabi aylar (Muharrem, Safer, Rebiu’l-evvel,Rebiu’l-âhir, Cemâziye’l-evvel, Cemâziye’l-âhir,Receb, Şa’ban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce olmak üzere on iki ay ) 29 veya 30 gün çekerek senede 354 gün ederler.Resulüllahın uyguladığı takvim de bu olmuştur.Dolayısıyla zekât verecek olan kişi için sene 354 gündür.Bunu, bugünkü kullandığımız takvimle hesaplayabiliriz ama, bunu pek çok kişi karıştıracağı için Ramazan ayı ölçü alınırsa hiçbir karışıklık olmayacaktır.Aksi halde, zekatını veren ve yıllarca devam eden bir  Müslüman 35 sene üst üste zekât verse ve bu hesabını 365 günlük takvime uygun olarak yapsa tatm olarak bir yıl (365-11=354 gün olan Kameri takvim yılı hesabından 11  gün eksik kaldığı için 35 yıl X 11 =366 gün) fark edecektir…

Evet… Verilen zekâtlar sebebiyle fakir – fukara bir başka bayram yaşar bu ayda. Ayrıca, tutulan oruç sebebiyle, fakirle zenginin açlığı hissetmesi yönünden aralarında fark kalmaz. Bu vesileyle tok olan, aç olanın halinden anlar da Ramazan dışında da fakir – fukaranın hali bilinir, yardıma koşulur… Yine, bu ayda tutulan oruç sebebiyle mideler dinlendirilerek daha sıhhatli bir bünyeye sahip olunur.

Konumuza, Ramazan ayının faziletini belirten bir Hadis meâliyle son verelim :

Ebu Hüreyre (R.A)’den rivayet edilmiştir; Resulüllah (S.A.V.) buyurdu ki : “ Ramazan ayının birinci gecesi olunca şeytanlar ve cinlerin şirretleri zincire vurulur; cehennemin kapıları kapatılır ve hiçbir kapısı açılmaz; cennetin kapıları açılır ve hiçbir kapısı kapatılmaz.Bir münadî (çağırıcı) : “Ey hayır dileyen! (Hakka ibadete) gel! Ey şer dileyen! (Günah işlemekten) vazgeç (artık)!” diye çağırır.Allah’ın ( bu ay zarfında) cehennemden azad ettikleri vardır ve bu (azad etme) her gece vakidir.”(Sünen-i Tirmizi Tercümesi, C.2, Sh. 9-10, Hadis No : 677).

Ramazan’ın bütün insanlığın hidayete vesile olmasını, Müslümanlara hayır ve bereket ulaşmasına vasıta olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

Miktat EYÜPOĞLU – Gönül Penceresi Makaleler 3

“Bu zamanda dostların dostluğuna itimat edilmiyor, düşmanımın dostluğuna nasıl itimat edilir?” (Sa’dî)

 



Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Ekle